31 Ağustos 2012 Cuma

Akıl İhmal Edilince...

Akıl İhmal Edilince...

Zatında, ileri-geri tarihi tekerrürler devr-i daimi de, hemen her zaman, vahye karşı alakasız kalınıp, akli olanın ihmal edildiği dönemlerle, semavi aydınlanma ve aklın aktivitesini tam ortaya koyduğu devrelerin tenavübünden başka bir şey değildir. Ne zaman ki nebilerin neşrettiği ziya ile gönüller aydınlanmış, dimağlar tenevvür etmiş; cismaniyet ve madde kendi çerçevelerine çekilmiş, fizik de-metafizik de yerli yerine oturmuş; Mevlana'nın deyimiyle de "akl-ı mead", "akl-ı meaş" ve "akl-ı türabi"nin önüne geçmiş; işte o zaman, yeni bir kalb ve kafa izdivacı gerçekleşerek yepyeni bir milat daha yaşanmıştır. Bu milat, varlığın yeniden yorumlanıp, çağın idraki açısından bir kere daha hakiki sahibine bağlanması ve insanoğlunun iç çelişkilerden kurtulması miladıdır.. ve ne zaman ki göklerin ışığı görülmez olmuş, akıl ihmale uğramış, düşünce devre dışı bırakılmış -özel manasıyla- makul bütünüyle unutulmuş, her yerde gayrimakulun bayrağı dalgalanmaya başlamış.. kitleler iç içe tenakuzlara sürüklenmiş; fikri, ruhi teşevvüşler içinde, bazen Zerdüşt'e, bazen Hz. Üzeyir'e, bazen Hz. Mesih'e Allah'ın oğlu denmiş ve O "üçlünün üçüncüsüdür" gibi çarpıklıklara düşülmüş, işte o zaman vahye ve akla bağlı diğer bütün denge ve sistemler de alt-üst olmuştur.
Yeni Ümit Temmuz - Ağustos - Eylül 1999

30 Ağustos 2012 Perşembe

Akıl Kelimesinin Anlamı ve Aklın Fonksiyonu

Akıl Kelimesinin Anlamı ve Aklın Fonksiyonu

Anlama, idrak etme, us mânâlarına gelen akıl; ıstılah olarak, zahirî hâsselerle idrak edilemeyen şeyleri kavrayıp değerlendirebilen ilâhî bir nurdur. Akla, maddeden mücerret, ama faaliyetlerinde madde ile müşterek ve bitişik hareket eden bir cevher ve "ben" ile işaretlenen "nefs-i nâtıka" diyenler de olmuştur. Ayrıca onun, insan bedeninde ruha bağlı bir lâtîfe ve nefs-i nâtıkanın önemli bir buudu olduğunu iddia edenlerin yanında, ona, insan derununda, belli ölçüde de olsa, hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayıran ilâhî bir cevher nazarıyla bakanların sayısı da az değildir. Bu son tevcihe göre akıl, nefs-i nâtıkadan başka bir lâtîfe telâkkî edilmektedir.
Sızıntı - Mayıs 2003

Akıl ve Allah’ın Varlığına Ulaşma

Akıl ve Allah’ın Varlığına Ulaşma

İlim dünyasında ehemmiyeti müsellem illiyet (kozalite) kanununun iyi kavranması sayesinde,
yukarıda sözü edilen yollarla akıl, Allah'ın âyetlerinden, O'nun varlığına, birliğine ve rahmetinin enginliğine dünya kadar deliller, şahitler çıkarabileceği gibi, konumu, sorumluluğu ve âkıbeti hakkında da bir kısım ipuçları elde edebilir. Ancak aklın, bu metotlarla bir netice elde etmesinin önemli iki yolu vardır: Bunlardan birincisinde akıl tedrîcî hareket eder, biraz âheste davranır ve işi zamana yayarak götürür ki, buna tefekkür, tedebbür, tezekkür yolu diyebiliriz. İkincisinde ise, zamanı aşar, müddete ihtiyaç duymaz ve bir hamlede, bir nefhada matlûba, maksuda ve neticeye ulaşır ki, buna hads (sezgi-intuition) diyegelmişlerdir. Hadsin, mümarese ve tecrübeler sonucu elde edilenine kesbî, insanî istidatların seri inkişaf etmesi veya bir ilâhî mevhibe ile ulaşılanına da "kuvve-i kudsiye" mahsulü denir ki, herkes potansiyel olarak böyle bir vâridâta açık yaratılmıştır. Böyle bir vâridât ve ilham sağanağının merkez noktasını enbiyâ-yı izâm tutar; onların arkalarında da müstakim akıl, selim kalb ve nezih ruhlar yerlerini alırlar.

Ne var ki akıl, her hükmünde isabet edemediği, hatta yer yer hatalara düştüğü gibi; mantık ve muhakeme adına ortaya koyduğu tespit ve kaziyelerin de hakiki fâili ve mûcidi değildir; o, Cenâb-ı Hakk'ın, icraatına sadece perde olarak kullandığı bir alet, bir enstrüman, verileni kabul eden bir kâbil, Hak hitabını anlamaya müsait yaratılmış bir mânevî sistem ve bir vasıtadır. Bu alet ve bu vasıta, konumunu kavrayabildiği takdirde hep Mevlâ'ya müteveccih durur ve O'ndan başkasına da asla teslim olmaz. Sürekli O'nunla muamele içinde bulunur; varlığa bakarken onu herkesten farklı görür ve düzgün okur. Duyup hissettiklerini, görüp öğrendiklerini mârifete çevirip kalbe emanet eder ve oturur kalkar mârifet ve muhabbet soluklar.




Sızıntı Mayıs 2003