13 Temmuz 2012 Cuma

Akıl ve İradenin Dindeki Yeri

Akıl ve İradenin Dindeki Yeri

Akıl ve irade, dinin ilk şartı ve İslâm’ın hayata hayat olması mânâsına "diyanet"in de en
hayatî rüknüdür. Bu da, akl u iradesi olmayanlara, hayrı, şerri temyiz kabiliyeti isteyen din gibi bir sorumluluğun teklif edilemeyeceği demektir. Evet böyleleri için, ne akl u ihtiyarı ilk şart kabul eden ilâhî kanunlar mecmuası dinden, ne de Allah’ın yaratması ve beşerin kesbiyle meydana gelecek olan diyanetten söz etmek mümkün değildir.

Bu din, Yarattıklarını Bilen’in vaz’ u teklifi olması itibarıyla her zaman hayrı gösterir, hayra sevk eder, hüsn-ü âkıbet vaadiyle gönülleri şahlandırır ve belli ölçüde onlarda sû-i âkıbet endişesi uyarmakla da onları temkinli olmaya çağırır. Onun bu çerçevedeki emir ve tavsiyeleri hep kalıcı, değişmez ve tazedir. Zira bu emir ve tavsiyeler ezel edalı ve ebed endamlıdırlar. Bütün nizamların, sistemlerin eskiyip partallaşmasına karşılık onlar –ön yargılı olmayanlar nazarında– hemen her zaman yeni ve imrendiricidirler.. şöyle ki; insan düşüncesinin ürünü ne kadar hayır, saadet ve mutluluk vesilesi ya da yolu varsa bunların hemen hepsi muvakkat ve eskimeye mahkûmdur. Bu kabil yol ve vesileler, her zaman insandan insana, toplumdan topluma değişip duran; zamanla deformasyona uğrayan; sürekli yanılma ve tashih ameliyeleriyle aşınan, nisbî, izafî, konjonktürel hayırlar vaad eden, hatta vaad ediyor görünen bir kısım sistemciklerdir ve insanoğlunun beklentilerini kat’iyen verememişlerdir ve veremezler de.

 Yeni Ümit
Temmuz - Ağustos - Eylül 2003

12 Temmuz 2012 Perşembe

Akıl ve Kalp İlişkisi

Akıl ve Kalp İlişkisi

Aslında, yaratılış itibarıyla akıl, hep Yaratan'a açıktır, sürekli O'nu arar; heva ve hevese
yenik düşmemişse mütemadiyen ışığı kovalar ve dünyevîliği aşabildiği andan itibaren de bir mârifet mahzenine dönüşerek O'nun aşk u iştiyakıyla sabahlar-akşamlar ve kalbin süt emdiği aynı memeden süt emmeye başlar. Ruh, varoluş gayesi itibarıyla melekûta müteveccih ceberût hulyalı; lâtîfe-i rabbaniye, ceberûta nâzır sır mefkûreli; sır ise, her zaman şiddet-i zuhûr ve azametle mest ü mahmûrdur. Kalb refakatindeki akla gelince o, belli ölçüde bu payeleri tahayyül, hatta tasavvur eden fark ufkunun bir şahidi gibidir.

Sızıntı Mayıs 2003

Akıl ve Marifet İlişkisi

Akıl ve Marifet İlişkisi

Mârifet, akıl için hem bir ihtiyaç hem de tabiatına uygun bir beslenme kaynağıdır. Bu kaynağa ulaşan akıl, vücudun en ibtidâî mertebesinden, onun zirvelerinden önemli bir şahika sayılan kendi durduğu noktaya kadar bütün mertebeleri tekrar tekrar mütalâa eder; duyup hissedebildiği mazhariyetleriyle gerilir ve sürekli Allah'a şükranla gürler. Elinde olmayarak heva ve heves, lüks ve fantastik düşünceler, ufkunu bulandırdığında da, hemen Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm (Aleyhi ekmelü't-tehâyâ)'ın vesayetine sığınır ve böylece kalbin bir iki adım gerisinde de olsa, onun refiki olma payesini korumaya çalışır ve gözünü onun fizik ötesi temâşâ ufkundan hiçbir zaman ayırmaz.

Sızıntı Mayıs 2003

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Akıl ve Vahiy Açısından Peygamber ve Nebilerin Vadettikleri

Akıl ve Vahiy Açısından Peygamber ve Nebilerin Vadettikleri

Esasen, insan aklı, insan mantık ve muhakemesi -bunların hepsini tek bir şey kabul etmek de mümkündür- nübüvvet ve onun vaadettiklerini kabullenip, bu feyyaz kaynaktan tam yararlanabildiği müddetçe, bir yandan kendi alanının serhaddine ulaşma yoluna girerken, diğer yandan da başkalarını aldatan birer vasıta durumuna düşmekten kurtulmuş olur/olacaktır. Her şeyden evvel, böyle davranmada, bütün varlık ve eşyaya hükmeden sonsuz kudret ve muhit ilme teslim olma gibi bir husus söz konusudur. İsterseniz siz buna, akıl ve mantık ürünlerini, akılla, mantıkla elde edilen değişik projeleri ve farklı alanlardaki araştırmaları, tecrübeleri, yani bütün arzî olanları semavileştirmek, arazî olanlarda da cevherin ruhunu aksettirmek için her şeyi vahye test ettirme de diyebilirsiniz. Aslında aklı yaratan da Allah'tır, ona vahiy ile derinleşme yolunu gösteren de... Allah, akılla insanların gözünü açmış, vahiyle de aklın doğru görüp, doğru düşünmesini sağlayarak, ona daha geniş bir muhakeme alanı hazırlamıştır; hazırlamış ve o kuşatıcı beyanıyla insanlar üzerinde bağlayıcı hüccetini ikame etmiştir. Tabir-i diğerle Allah, bütünü birden kucaklayan vahiy müessesesini, her zaman dağınık ve birbirinden kopuk bir durum arzeden akıl ve muhakemenin farklı yollarını birleştirecek ve bunların mukayese ürünlerini de test edebilecek bir laboratuar haline getirmiştir.

Yeni Ümit, Nisan-Mayıs-Haziran 2001

Akılla İlgili Yapılan Tasnifler

Akılla İlgili Yapılan Tasnifler

Bir yaklaşıma göre akıl, nefis, zihin aynı şeyler olmakla beraber, fonksiyonları itibarıyla ayrı ayrı unvanlarla yâd edilen çok yönlü bir vahiddir. Ona, mücerret ve nuranî bir cevher olması açısından akıl, ortaya koyduğu aktiviteler itibarıyla nefis ve ihsasları zaviyesinden de zihin denmiştir. Bütün bunlar birer nazariye olmaları açısından önemsiz görünseler de, aklın, insandaki kuvvelerin en hayatîlerinden biri olduğunda şüphe yoktur. İyiyi-kötüyü birbirinden tefrikte, güzeli-çirkini dış yüzleri itibarıyla temyizde mutlak hâkim olmasa da, sadık bir şahit olduğu bedîhîdir. Evet yerinde o, yararlı ve zararlıyı birbirinden ayırt edebildiği gibi maslahat ve mefsedetler hakkında çok şey söyleyebilir; kezâ, zarurî ve nazarî bilgilerin farklılığını sezebildiği gibi nefs-i emmârenin tesirinde kalmadığı sürece, kalb ve ruhun vesayetinde sahibini tefekkür, tedebbür ve tezekküre sevk ederek onda meâlîye iştiyak arzularını şahlandırabilir. Ehlullah böyle bir akla, "akl-ı meâd", "akl-ı ukbâ" diyegelmişlerdir ki, bunun karşısında da bütün bütün meâlîye kapalı olan "akl-ı meâş", "akl-ı dünya", "akl-ı mecaz" vardır.

Sızıntı
Mayıs 2003

Akli İlimler

Akli İlimler

İlim, aklî ve naklî olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan birincisini şu üç kategoride hulâsa
etmek mümkündür:
1- Sağlık ve eğitim gibi topluma lüzumlu ilimlerdir ki, lüzumları nisbetinde vâcib veya farz-ı kifâye sayılmışlardır.
2- Din nazarında mezmum olan ilimlerdir ki, sihir, simyâ, remil, tılsım ve hokkabazlık gibi mârifetleri bu cümleden sayabiliriz.
3- Mübah ve îcabında vâcib sayılan ilimlerdir ki, hendese, hesap, kelâm, tıp, fizik, kimya ve tarih gibi ilimler bu kategori içinde mütalâa edilirler.

Sızıntı Mart 1995

Aklın Mahiyeti

Aklın Mahiyeti

Akıl; maddeden mücerret, ama maddeye bitişik bir cevher.. metafiziğin fizik içindeki
ışıktan uzantısı.. ruhun en önemli fakültelerinden biri.. hakla batılı birbirinden ayırma adına insan mahiyetinin en keskin nuru.. eskilerin ifadesiyle "ben" sözcüğüyle işaret edilen "nefs-i natıka".. tasavvufçuların yaklaşımıyla da, "ruh-u azam", "arş-ı Muhammed" türünden Hazreti Cibril 'e verilen isimlerden bir isim.. ve bazı sofiyenin "akl-ı cüz'i", "akl-ı mecaz" ve uhreviliklere taalluk eden yanları ya da metafizik derinlikleri ile "akl-ı mead" dedikleri insani bir özdür.

Yeni Ümit Temmuz - Ağustos - Eylül 1999